Türkiye 31 Mayısı unutmayacak.Bir ağaç kesilmesin diye direnen gençliği,panzer geçmesin diye otobüsünü yola siper eden otobüs şoförünü, halka gaz maskesi dağıtan askerini kapılarını halka açan ve astım ilacı dağıtan eczanesini ve bunların tam tersiyle halkına işkence eden polisini unutmayacak.
1 Haziran 2013 Cumartesi
31 Mayıs
Gezi Parkında yaşananları yayınlamamak da ısrarlı olan ana akım daha ne kadar susacak merakla bekleniyor.Gezi parkı için genci yaşlısı birçok insan harekete geçmiş durumda direniş sürüyor.
27 Mayıs 2013 Pazartesi
Olaylı 1 Mayıs
1 Mayıs’ı bu sene Taksim’de kutlamaya izin verilmedi.
Valilik buna sebep olarak Taksim’de halen devam eden yayalaştırma çalışmalarını
gösterdi. Yapılan açıklamada 1 Mayıs kutlamaları için işçi sendikalarına ve
diğer gruplara alternatif bir yer gösterileceği belirtildi. Ancak birçok işçi
sendikası bunu kabul etmeyerek 1 Mayıs’ta taksimde olacaklarını açıkladı. Bunun
üzerine polis 1 Mayıs günü İstanbul’un farklı yerlerinde yoğun güvenlik
önlemleri aldı. Yer konusunda bir anlaşmaya varılamaması aslında çıkacak
olayların habercisiydi. Sabahın erken saatlerinde Beşiktaş, Şişli, Beyoğlu gibi
İstanbul’un merkezi yerlerinde toplanan gruplar Taksim’e doğru yürüyüşe geçmek
istedi. Polisin Taksim’e yürüyüşlerine izin vermediği bazı gruplar polise taş
ve sopalarla saldırdı. Polisin de göstericilere yoğun gaz bombası ile karşılık
vermesi olayları büyüttü. Çevredeki birçok vatandaş atılan gaz bombalarından
dolayı zor anlar yaşadı. Birçok gösterici ve polisin de yaralandığı olaylar
farklı bölgelerde akşam saatlerine kadar devam etti.
Haberin videosunu izlemek için linke tıklayınız.http://www.youtube.com/watch?v=aTpvIU9vHUI&feature=youtu.be
21 Mayıs 2013 Salı
Küçücük bir kütüphane
Köprülü
Kütüphanesi İstanbul Eminönü ilçesi sınırlarında bulunuyor. Aslında Çemberlitaş
tramvay durağının hemen yan tarafında yer alıyor. Küçük kutu şeklinde olan bir
kütüphanedir. Etrafı bahçe şeklinde düzenlenmiş köprülü kütüphanesini birazcık
araştırdığımızda sizler için tarih ile iç içe olan bir yapıyı keşfettik
aslında.
Köprülü
Kütüphanesi
Osmanlı’dan
bu yana özenle saklanmış bu kütüphane restore edilmemiş orijinal şekli ile
duruyor. Yapımı gündemde olan bu kütüphanenin henüz durumu kesin değil.
Genel özelliklerinden
bahsetmemiz gerekirse;
Köprülü
Kütüphanesi 1635-1676 yılları arasında Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’nın
vasiyeti üzerine oğlu Köprülü Fazıl Ahmet Paşa tarafından yaptırılmıştır.
Kütüphane 1678’de üç kütüphaneci, bir ciltçi ve bir kapıcı kadrosu ile hizmete
açılmıştır. İlk kuruluşunda 2000’e yakın kitap bulunan köprülü kütüphanesinde
bugün Arapça, Türkçe ve Farsça dillerinde 3.000’e yakın yazma 1.500’e yakın
basma eser bulunmaktadır. Köprülü kütüphanesi tasarım olarak İstanbul’da
yapılan ilk bağımsız kütüphanedir. Kütüphane olarak tasarlanan ilk yapıdır. Bahçe
içerisinde kalan ve taşlarla inşa edilmiş bu kütüphanedeki tüm kitaplar “Dewey” onlu fihristleme sistemine göre
tasnif edilmiştir. Kütüphane II.Mahmut’un türbesiyle karşı karşıyadır.
Ödünç verme sistemi
Kuruluşunda
sonra Köprülü Kütüphanesi evlere ve taşraya üç aydan altı aya kadar ilk defa
kitap ödünç verme sistemini başlatmıştır. Kitaplar verilir 3 ile 6 ay arasında
geri toplanırdı. Bu uygulamalar, daha sonra kurulan diğer kütüphanelere de örnek
olmuştur ve bu kitap ödünç verme sistemi tüm kütüphanelere yavaş yavaş
yayılmaya başlamıştır. Bu açıdan kütüphane önemli bir yere sahiptir. Önceleri
Köprülü Külliyesinde yer alan kütüphane şimdi hemen bir alt sokağı olan Boyacı
Ahmet Sokağına geçmiştir. Üç tarafı yolla çevrilidir. Bu yapıyı bilerek gitmeyen
bir insanın keşfetmesi zor açıkçası. Eğitim sistemine katkıda bulunmuş olması
da yadsınamaz bir gerçektir.
Montaj: Şahin Alp- Şükran Yalçın
Kamera: Şahin Alp
Yazı- Seslendirme: Şükran Yalçın
14 Mayıs 2013 Salı
Benimsarkım.com
Mahkum şarkısıyla meşhur olan,
benimşarkım.com ile Türkiye’de bir ilke imza atan Murat Mermer’in geçmişten
günümüze kariyer hayatına dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Kim bu Murat Mermer?
İlkokul zamanlarından beri müzikle ilgilenen Murat
Mermer, okul korolarının yanı sıra, yarı amatör bir şekilde kayıtlar da yapmaya
başladı. Lise yıllarından sonra 1990’ların sonlarına doğru Sezer Bağcan’nın
stüdyosunda kayıtlar yapılmaya devam ederken bir yandan da beste yapmaya
başladı Murat Mermer. Bir albüm yapma hayalini taşıyan o zamanın genç
sanatçısının bestelerinden bir kaçını Haluk Levent satın aldı böylece
profesyonel olarak albüm piyasasına adımını atmış oldu.
Murat Mermer
2006
yılında Mahkum adlı bir albüm yaptı. “Hiç böyle bir çıkış beklemiyordum
açıkçası devamının getirebilseydim belki daha da yukarılara çıkabilirdim” diyen
Mermer, o sene Kral TV en iyi çıkış yapan sanatçı dalında aday gösterildi.
Yarışma da Murat Boz’un birinci olmasıyla ve yapımcılarıyla yaşadığı sorunlar
dolayısıyla şarkı işini daha ileriye götüremedi. Murat Mermer daha sonra
2.albümünü yaptı fakat piyasa için fazla sönük kalınca albüm işini askıya aldı
besteler yapıp satmaya devam etti. Haluk Levent, Soner Arıca, Esra Kahraman
gibi daha birçok sanatçıya bestelerini verdi.
Murat mermer meselesine açıklık
getirebilir misiniz? Neden takma bir soyad?
Benim sanatçı kimliğim. Gerçek soyadım Akalp.18 yaşındaydım grup kurduk ve 40 şarkılık bir repertuvar hazırladık. Yaz programı için Silivri’ye gittik. Orada mekanın sahibi kapıya bir isim yazmam lazım sizin isminiz ne dedi. Biz de o güne kadar düşünmemiştik. Bana Erol Büyükburç’un tavsiyesidir. “Bir gün bir grup kurarsanız isminizden oluşan bir grup kurun demişti. MFÖ gibi.” bizde denedik ama olmadı. Harfleri birleştirdik o da olmadı. Mermer yaptık bu daha hoş olmuştu. Yıllar boyu mermer ile çıktık sahneye sonra değiştiririz dedik öyle kaldı. 20 sene oldu.
Benim sanatçı kimliğim. Gerçek soyadım Akalp.18 yaşındaydım grup kurduk ve 40 şarkılık bir repertuvar hazırladık. Yaz programı için Silivri’ye gittik. Orada mekanın sahibi kapıya bir isim yazmam lazım sizin isminiz ne dedi. Biz de o güne kadar düşünmemiştik. Bana Erol Büyükburç’un tavsiyesidir. “Bir gün bir grup kurarsanız isminizden oluşan bir grup kurun demişti. MFÖ gibi.” bizde denedik ama olmadı. Harfleri birleştirdik o da olmadı. Mermer yaptık bu daha hoş olmuştu. Yıllar boyu mermer ile çıktık sahneye sonra değiştiririz dedik öyle kaldı. 20 sene oldu.
Grubun diğer üyeleri hala bu
meslekteler mi?
Hepsi
çalışıyor tabi mesela bizim davulcumuz hala aynı kişidir. Askere gidip gelenler
falan ama hala beraber müzik yapıyoruz. Geçen gün bir gitaristimizi kaybettik.
Bir ameliyata girdi ve çıkamadı. Onu da buradan analım. Onun dışında 20 senedir
hepimiz beraberiz.“Sen müziğin başka taraflarıyla ilgilenmelisin.”
Aklıma
böyle bir fikir geldi. Sen artık müziğin başka taraflarıyla ilgilenmelisin
dedim çünkü bu sırada özel hayatımdaki çalkantılar ve fiziksel görünüşümün
bozulması beni bu yöne doğru çekti. Geçen sene bir şirket kurdum ve bu şirkette
bireysel ve kişisel müzikler yapmaya başladım. Yaptığım işin iki boyutu var biri
kurumsal biri bireysel diyen Murat Mermer, besteci kimliğini artık bu tarafa
yönelttiğini söylüyor.
Murat Mermer
Beste yaparken nasıl ilham
geliyor ya da ilham diye bir şey var mı gerçekten?
Konu
belliyse ve zamanında çok şey biriktirmişsen mesela bilgi birikimi olarak ya da
müzikle alakalı ve bir de Türkçeyi düzgün kullanıyorsan iyi kötü mutlaka bir
şey çıkar ortaya. İlham derken eğlence şarkıları kurumsal şeylerde anlatılmak
istenen temalar çok belli. Bunun için onları sadece düzgün bir müzikal cümlenin
ve düzgün bir gramerin içine sokabilmek yeterli oluyor. Her şey çok değişti. Tüm
duygularınla yaptığın iliklerine kadar işleyen bir şarkı yapmayalı uzun süre
oluyor. Beste yaparken böyle pencereden içeri girerdim. Orada başka bir dünya
var ve ben beste yapıp tekrar bu dünyaya dönerdim. İlham dediğim şey odur. Çok
idealist konuşmayacağım ama yapmam gerekeni yapıyorum. Eskiden çok hissederek
yapardım şimdi ise eğlenerek yapıyorum. İlham olarak aslında şuan öyle bir şey
yok öyle bir kapı açılmıyor beste yaparken ama eğleniyorum yani.
Fenerbahçe’ye beste yapma gibi
bir hayaliniz varmış bize kısaca bunun hikayesini anlatır mısınız?
Çok
koyu fenerliyim ben ve hayalimde hep bir tane şarkı yapacağım ve Fenerbahçe’ye
hediye edeceğim onlarda çok sevinecekler gibi bir plan vardı ve çok
heyecanlıydım. Neyse ben şarkımı yaptım ama acayip mutluyum ve çok güzel sözler
hala arkasındayım. Yalnız şarkının nakaratında bir problem varmış ben fark
etmemişim. Sonradan keşfettim o da şöyle oldu: gece uyandırdım eşimi hayatım
dinle bak çok güzel oldu dedim ve başladım söylemeye;
Hiç kimseyi
sevmedim ben seni sevdiğim kadar.
Damarımdaki kan
sarı lacivert akar.
Şanlı tarihinle
göğsümde gurur, gözümde fer.
Tartışması yok
bunun en büyük fener.
Söyledikten
sonra eşim bana baktı ve bir an şunu söyledi: ”Cim bom Galatasaray.” Meğer
benim yaptığım beste Galatasaray’ın şarkısına çok benziyormuş. O zaman pardon
bunu değiştirmem lazım deyip yatmıştım. Öyle oluyor bazen. Geçmişte duyduğun
melodilerle karıştırabiliyorsun ve sanki yeni bir şey yapmışsın gibi hissediyorsun.
Tabi ben bunu biraz abartmışım ve sonra askıya aldık projeyi.
Benimşarkım.com
Bir
internet sitesi kurdum. 2 hafta içinde açılacak. Benimsarkım.com Türkiye’de bu
formattaki tek internet sitesi çünkü burada herkes kendi şarkısını mağazadan
elbise seçer gibi seçecek. Kategoriler olacak. Kişinin tamamıyla kişisel
kararlarıyla belli olacak. Şarkının rengini, tarzını, sözlerini kişinin kendisi
belirleyecek. İsterse sözleri yazıp beste yapın diyebilir, isterse bestesini
yapmış buna söz yazın diyebilir. Karar verildikten 1 hafta sonra şarkıyı
sahibine teslim ediyoruz. Bu proje Türkiye’de ilk olduğu için bizim için çok
önemli.
Türkiye de buna benzer siteler
var mı?
Hayır, Türkiye
de bir ilk. Yani bu tarz kişisel müzik yapan var mesela bir adam var ismini hatırlamıyorum
bir doğum günü şarkısı yapmış diyor ki isminiz ne murat mesela şarkıda isim
için bir yer ayırmış. Orada kişiye göre isimleri değiştiriyor. Mehmet’i çıkartıyor
Ayşe’yi koyuyor o tarzda bir şey yapmış. Bizim ki çok başka. Şöyle başka
aslında bir başkasının yapamayacağı bir şey de değil. Fikir olarak ilk bizim
aklımıza geldi. Mesela sevgilisiyle barışmak isteyenler gelip onlara hediye
şarkılar yapıyoruz. Anneler günü için şarkı istiyorlar onu yapıyoruz. Klişe
hediyelerden çok farklı çünkü çok mutlu oluyorlar onların mutluluğu beni de
mutlu ediyor. İşe yaradığını bilmek güzel. Artık teknoloji çağındayız artık
farklı şeyler olmalı bana göre parfüm, kazak, ayakkabı gibi hediyeler çok
sıradanlaştı bu çok güzel oluyor.
Peki, bu ilham nereden doğdu
kimden aldınız bu fikri?
Bundan 4
sene önce eşim bir doğum günü hediyesi hazırladı ama çok profesyonel bir
hediyeydi. Stüdyoda bir şarkı kaydetmişlerdi. O şarkıyı da benim en sevdiğim
arkadaşlarıma birer cümle halinde söyletmişlerdi ve bir de klip çekmişlerdi
şarkıya. Sonra bir gün televizyon izliyoruz diye televizyonu açtığımda bu sürpriz
ile karşılaştım. Çok sevinmiştim çok güzel bir hediyeydi. İlham böyle geldi.
Murat Mermer
Bu iş
çok göreceli bir iş karşı tarafa beğendirmekte zor sonsuz bir şey sonuçta müzik
diyen Murat mermer soruları şu şekilde yanıtlamaya devam etti
Alavere dalavere parçasından
bahsetmek ister misiniz bize biraz nasıl aklınıza geldi böle bir şey yapmak?
Üç tane
genç geldi biz bir şarkı yapmak istiyoruz dediler. Üçünün de müzisyen
olmadığını biliyorum. Müzik yapmak istiyoruz deyince açık konuşayım çokta fazla
uğraşmadan bir şey yapalım ne çıkabilir ki diye düşündüm. Sonra bana şarkıyı
bir dinlettiler. Meğerse olay kopmuş orada. Tüm dünyada çok sevilen bir
şarkıymış. Bir dinledim şarkı çok güzel bir şarkı 19 yaşında Kolaveri adlı
Hintli bir çocuğun şarkısıymış. Hiç
beklenmeyen bir performans oldu. Biraz masraflı olabilir tekrar kaydetmek dedim
önemli değil dediler. Demek ki ciddiye alıyorlar bu işi dedim. Onların önem
verdiğini görünce bizde önem verdik ve güzel bir şey çıktı ortaya. Kayıtları yaptık ve bir klip çekiyoruz. Telif hakkı
için başvuru yaptık ama Sertap Erener çoktan almış bile şarkıyı. Yine de alalım
dedik ama daha sırada bekleyen 6 kişi varmış. Bu da şarkının ne kadar başarılı
olduğunu gösteriyor.
Dipnot: Klip çok yakında blogumuzda yer alacaktır.
Kamera: Ahmet Turna
Muhabir: Büşra Çelebiler
17 Nisan 2013 Çarşamba
Alevi Sorununa Akil İnsanlar Çözümü
Kürt sorununa barışçıl bir çözüm için hükümetin seçtiği Akil İnsanlar Heyeti çalışmalarına yoğun bir tartışmayla başladı. Bu tartışmaların önemli isimlerinden biride Cem Vakfı (Cumhuriyetçi Eğitim Merkezi Vakfı) genel başkanı Prof. İzzettin Doğan oldu. Doğan Alevi sorunu içinde ‘Akil İnsanlar Komisyonu kurulmalı’ önerisiyle yeni bir tartışmaya kapı araladı.
Cem Vakfı (Cumhuriyetçi Eğitim Merkezi Vakfı) genel başkanı Prof. İzzettin Doğan |
Barış sürecinde Alevilerin adının anılmamasının yanında sık sık Alevileri tedirgin edici ifadelerin kullanılması eleştiri konusu olmuştur. Bu sorun ile birlikte, Akil İnsanlar listesi hazırlanırken, listeye sadece bir Alevi temsilcisi girebildi. Fakat bu isim Aleviler arasında çok tartışmalı bir isimdi. Bu zamana kadar Alevilerin eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelelerinde yanlarında yer almadığı ve devletten yana bir tutum takındığı iddia edilen, birçok kişi tarafından eleştirilen, Cem Vakfı başkanı İzzettin Doğan’dı. Başta Aleviler olmak üzere birçok kesim, İzzettin Doğan ismine birçok eleştiride bulundu. Gerekçe olarak İzzettin Doğan isminin, devlet yanlısı bir politika izlediğini ve Cem Vakfı’nın devletin desteği ile kurulduğunu iddia ettiler.
Bu iddiaların çok desteksiz olmadığını Cem Vakfı üyesi ve Alevi dedesi Ali Yüce de doğruluyor. Ali Yüce bize verdiği röportajda şu cümleleri sarf ediyor:
Cem Vakfı üyesi ve Alevi dedesi Ali Yüce |
“ Evet, Akil insanlar kurumu Aleviler için de kurulmalı fakat bizim komisyona güvenimiz yoktur. Bence Akil İnsanlara dahi gerek yok. Ben bu durumu samimi bulmuyorum. Çünkü bir insanı ayrıştırmak, ayrı değerlendirmek kimlik sorununa yol açıyor. Bu durum da devletin parçalanmasına neden oluyor. Devletin görevi dini inancı sorgulamak değildir, devletin görevi eşitliği sağlamaktır. Bu ülke içerisinde eğer bir insan kürt ise kürt olarak, alevi ise alevi olarak yaşamaya devam etmelidir. Burada azınlıkların ayrı haklarına olmasına karşı değilim sadece bu durumlar ülkenin ayrıştırılmasına ve bölünmesine neden oluyor düşüncesindeyim. Ne Akil İnsanı ne müzakeresi, bunlar gülünç şeyler. Bu sorunlar anayasa ile çözülmelidir. Bana sorsalar ‘Önce vatanım sonra inancım’ derim. Vatanın bölünmez bütünlüğü esas alınmalıdır. Aslında Kürt halkı diye ayrı tamponlanmış bir halk yoktur. Bunlar Amerikan projesidir. Bunlara birde dil verelim demişlerdir, aslında her şey Büyük Ortadoğu Projesinin bir parçası ve İsrail için yapılıyordur” dedi.
Yüce, konuşmasının devamında daha önce bir Alevi Çalıştayının yapıldığını ve Cem Vakfı başkanı olarak Sayın İzzettin Doğan’ında bu çalıştaya katıldığını söyledi. Fakat bu çalıştayda alınan kararların hiçbirinin devlet tarafından yerine getirilmediğini ifade etti. Akil İnsanların talepleri olduğunu fakat Alevi toplumunda, bu durumdan bir sonuç beklemediğini de söyledi. Ali Yüce, bu işin hükümet ve devlet koruması altında anayasal bir zeminde çözülmesi gerektiğini savundu. Aynı zamanda da Aleviliğin İslam çizgisi içerisinde kabul edilmesi gerektiğini vurguladı.
Ali Yüce aynı zamanda Alevi çalıştayının da bir sonuç beyannamesi olarak; Cem evlerinin yasal statüye ulaşması, eğitimde din dersinin düzenlenmesi, dedelere maaş bağlanması ve Madımak otelinin müzeleşmesi gibi taleplerinin olduğunu söyledi.
Akil İnsanlar Heyeti veya Hakikatleri Araştırma Komisyonu ile 1938 Dersim katliamı Sivas, Çorum gibi olayların aydınlatılması için bir komisyon kurulması önemli değil midir, sorun dedelere maaş bağlanması mıdır?
Ali Yüce: “Dersim olayı bizim için Kerbela olayı kadar acıdır. Hükümet bu olayları aydınlatmalıdır. CHP bu konuların aydınlatılması için bir soru önergesi verdi fakat bir sonuç çıkmadı. Bizim devletten inanç noktasında beklentimiz var. Sivas, Çorum olayları sadece bir Alevi sorunu değildir. Bir insanlık sorunudur”
Konu ile ilgili olarak basına konuşan Diyarbakır Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Şube Başkanı Cafer Korkmaz, çözüm süreci için oluşturulan Akil İnsanlar heyetinde Alevi kurumlarının temsiliyetinin olmadığını belirterek bu durumun düşündürücü olduğunu söyledi. Cafer Korkmaz Kürt sorununun çözümünü savunmak, akan kanın durmasını istemek toplumun her kesiminin görevi olduğunu belirtti. Alevilerin toplumsal barışı esas aldığını söyleyen Korkmaz konuşmasına şöyle devam etti:
Diyarbakır Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Şube Başkanı Cafer Korkmaz |
"Ancak son gelişmeleri de kaygıyla izlediğimiz belirtmek isteriz. Demokratik çözüm süreci için oluşturulan Akil İnsanlar Heyeti'nde, Alevi kurumlarının temsiliyeti bulunmamaktadır. Alevi örgütlerinden hiçbir şekilde görüş alınmadan oluşturulan bu heyette yer alan Cem Vakfı Başkanı Prof. İzzettin Doğan, Alevileri temsil etmediği gibi asimilasyon politikalarına hizmet eden ve özellikle seçilen bir isimdir. Diyarbakır'da çalışmalarına başlayan Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nden sorumlu Akil İnsanlar Heyeti'nin her kesimle diyaloga geçmesine rağmen, yaklaşık 5 bin Alevi'nin yaşadığı bir kentte, Alevileri temsil eden kurumumuzla iletişime geçmemesi düşündürücüdür. Bu tutum Akil İnsanlar Heyeti'nin Kürtlerden sonra Türkiye'de ikinci örgütlü kesim olan Alevileri önemsemediğini, böyle bir sorunlarının da olmadığını ortaya koymaktadır. Bu itibarla, heyetin çalışmasını da temkinli izlediğimizi belirtmek isteriz."
Gazi Cem Evi Başkanı ve Dedesi Veli Gürsoy |
Alevi sorununda Akil İnsanlar heyeti üzerine konuşan bir diğer isim ise Gazi Cem Evi Başkanı ve Dedesi Veli Gürsoy oldu. Gürsoy bu sözlerin İzzettin Doğan’ın kendi şahsi düşüncesi olduğunu fakat kendisinin bu düşüncelere katılmadığını dile getirdi. 2012 yılında bir Alevi çalıştayı yaptıklarını ve bu çalıştayın sonunda birçok Alevi kesiminin ortak düşünceleri olarak bir sonuç deklerasyonu yayınlandı. Bu çalıştayın umut verici bir toplantı olduğunu fakat hükümetin herhangi bir girişimde bulunmadığını dile getirdi. Veli Gürsoy konuşmasına şöyle devam etti:
“Biz Türkiye’ ye barışın gelmesini ve anaların ağlamamasını istiyoruz. Artık bu topraklarda barış güvercinleri uçmalı. Gençler ölmemeli. Biz Cem evinde her iki taraftan gençlerin cenazesini kaldırıyoruz ve çok üzülüyoruz. Temennimiz bu sorunların çözülmesidir fakat taraflardan bir samimiyet sezmiyoruz” dedi.
Bugün hükümet Alevi sorununu çözmek istiyoruz ve bunun için Akil İnsanlar komisyonunu görevlendiriyoruz derse buna talebiniz, tepkiniz ne olur? Sizi temsilen hangi isimleri önerirsiniz?
“Bence isimlere takılmaya hiç gerek yok daha doğrusu isimlere ve öneriye de gerek yok. Hükümet Alevi sorununu çözmek için Akil İnsanlar Komisyonu da kurmasına gerek yok. Bu sorun Kürt sorunu gibi değildir. Birbirinden farklı sorunlardır ve her birinin kendine has bir önem taşır. Alevi sorunu Anayasal zeminde bir tek kelime ile çözülebilir. Sadece anayasada ‘Alevilik bir inanç ve Cem Evleri de ibadethaneleridir’ ibaresini ekleseler ve bu kapsamda camilere verilen haklar bize de tanınsa bir sorun kalmaz. Akil İnsanlara gerek yoktur yeter ki samimi olsunlar. Eğer olacaksa meclis içerisinden bir komisyon ile Sivas Maraş, Çorum ve Dersin olayları aydınlatmalı ve failleri bulunmalı.”
Veli Gürsoy konuşmasında bugünkü Akil İnsanlar Komisyonunun Alevi sorunu için kurulmadığını ve bunun için onlardan Alevi sorununu ile ilgili bir şey beklemek de afaki olacağını. Fakat onlardan Kürt sorununa ve barışa katkı sunmalarını beklediklerini söyledi. Gürsoy konuşmasında Akil İnsanlar listesinde iyi insanların da olduğunu fakat bu listenin hükümet eliyle seçildiğini ve bunun politik bir seçim olduğunu dile getirdi. Bu liste oluşturulurken halka, sivil toplum kuruluşlarına gidilmesi gerekliydi. Bu listenin biraz hükümetin Akilleri olduğunu söyledi.
10 Nisan 2013 Çarşamba
Üsküdar meydanlaşıyor
Marmaray projesine bağlı olarak Üsküdar Belediyesi'nin yıkımı ve sonucunda bu bölgeyi medyalaştırmak projesi Üsküdar Belediyesi'nin en önemli gündem maddesi. Bu konu ile ilgili uzman kişi, Üsküdar Belediyesi Plan-Proje ve Harita mühendisi Özcan Yıldırım planlarını ve süreci anlattı.
Bizim aldığımız duyumlara göre belediye binasının yıkımı iptal edildiği söyleniyor. Bu doğru mudur? Neden iptal edildi?
Evet, bu bilgi doğrudur. Yıkım işlemi zaten yıllardan beri süre gelen ve konuşulan bir konu ama durumlar çok farklı çünkü Üsküdar - Çavuş Dere civarında başka bir belediye binası yapılıyor. Oranın inşaatı bittiği an bu bina yıkılacak.
Yıkım işlemi tam olarak ne zaman başlayacak?
Üsküdar - Çavuş Dere’de size bahsettiğim binanın bitmesi yaklaşık iki yılı bulur. İki yıl sonra burada yıkım işlemi başlar ve tahmini olarak 4-5 seneye kadar bu bahsettiğimiz Meydan Projesini bitiririz diye düşünüyorum.
O zaman alınan iptal kararı biraz da olsa ortamı yumuşatma adına alınmış bir karar doğru mu?
Aslında tam olarak öyle değil. Buradaki esnafların çoğu Üsküdar'ın en eski esnafları ,bu konuyu rahatlıkla anlayabilecek ve hoş karşılayacak insanlar. Onlarla ilgili de çeşitli planlarımız var.
Bu planlardan bahsedebilir misiniz?
Öncelikle yeni açılan belediyemiz’ de onlara yer tahsis edeceğiz. Burada nasıl çalışıyorlar ise aynı şekilde orada devam edecekler yani hiçbir şekilde bu bölgede bulunan esnaf halkını mağdur etmeyeceğiz.
Bu bahsettiğimiz esnaflardan biri '' Ben buradan bir yere gitmem '' der ise ne yaparsınız? Dükkanı karşılığında ona bir ödeme mi yaparsınız ya da başka bir düşünceniz var mı?
Az önce bahsettiğim gibi burada bulunan esnaf halkı akl-ı selim ve çok duyarlıdır. Böyle bir şey olacağını zannetmiyorum. Oldu da böyle bir sıkıntı ile karşılaştık kendilerine çalışıp çalışmayacağını söyleriz. Bize buradan bir yerde çalışmayacağını belirtir ise güzel bir şekilde anlaşmaya çalışırız. Buradan ayrılmama düşüncelerini de anlayabiliyorum çünkü burada bulunan tüm esnaf birbiriyle dost. Neredeyse tüm dükkanlar baba'dan kalma. Sonuç olarak duygusal bir havası var buranın ayrılmak zor.
Marmaray çalışmaları ile bu projeyi nasıl bağdaştırabilirsiniz?
Öncelikle şunu belirtmem lazım. Marmaray projesi devletin yürüttüğü bir çalışma fakat bizim işimiz belediye ile aslında baktığımız zaman proje olarak tek bir yere bağlı değiller. Şöyle bir durum var, Marmaray projesi Üsküdar'ın, o hepimizce çok iyi bilinen, tarihi meydanına zarar vermiş durumda. Genişlik bakımında, güzellik bakımından vs. yani bir albenisi kalmamış vaziyette. Bizde genişlik bakımından oldukça iyi olan belediye binasının bulunduğu yeri meydan haline getirmek istedik. Böylelikle hem daha güzel bir Üsküdar ortaya çıkacak hem Üsküdar halkı daha güzel bir meydana sahip olacak.
Burada gerçekleştirilmesi düşünülen Meydan Projesi'nde Üsküdar Belediyesinin ödeyeceği miktar ne kadar olacak?
Tabi ki ucuza halledilemez tüm bu bahsettiklerimiz ama en ucuz yoldan en iyisini yapmaya çalışacağız. En ucuz derken şöyle düşünün Marmaray Projesi'nin yarı fiyatına denk gelecek.
İstanbul’da son yıllarda meydanlara istemsiz bir şekilde zarar veriliyor. Üsküdar'da bir çalışma esnasında bu zararı fazlasıyla gördü. Şöyle bir iddiaya sahip misiniz '' İstanbul'un en modern ve en güzel meydanı burası olacak ''?
İstanbul'da zarar verilen meydanların fazla olmasına ben de üzülüyorum. Sonuçta İstanbul’u betimlerken bile hep bu meydanlardan bahsederiz. Bir yerin güzel görünmesinin nedenlerinden en önemlisidir. İstanbul'un en modern meydanı burası olacak diyebilirim çünkü sizin iddianız ne kadar güçlü ise sizin bu işi iyi yapma isteğiniz daha da artıyor. Ben son derece güzel olacağını düşünüyorum ve bölge halkını sağduyuya davet ediyorum. İnsanlar ile ilişkileri iyi kurduğumuz vakit bu işin üstesinden rahatlıkla gelebilecek kapasitedeyiz.
Meydanlaşan Üsküdar hakkında halk ne diyor?
9 Nisan 2013 Salı
Pet-shoplarda yasak başladı
2 Nisan 2013 Salı
Alışverişin en ucuzu
Spot
mağazalar ile ikinci el dükkanlar arasındaki fark nedir? Spot mağazaları neden
daha uygundur? Kimler buraları tercih eder?
Mustafa
Bey bize spot malın ne olduğunu anlatıyor.
Spot mal denince akla çalıntı mal geliyor. Aslında spot
mal; mağaza fiyatıyla arasında pek fark olmayan mağazada bulunan ürünün
aynısının daha ucuzudur. Spot ucuz satılan yerdir. Revizyonlu ürünler satılır.
Revizyonlu mal ise hafif defosu olan maldır. İkinci elde olur spot mağazalarında
ama onlar spotçu değildir. Ürün sıfır olmalıdır. Defosu olur, teşhir ürün olur
bunlar spot ürünlerdir. Ucuz ve uygundur. Herkes spotçu oldu. İkinci el bile
spotçu oldu.
Kaç
senedir bu mesleği yapıyorsunuz?
50 yaşındayım. Yaklaşık 30 senedir İstanbul Üsküdar
spotçular çarşısında bu işi yapıyorum.
Genellikle
müşterileriniz hangi kesimden?
Her kesimden var. Zengin de var fakir de var. Zengin
keyfi için geliyor. Fakir ihtiyacını karşılamak için geliyor. Bazen aklı boş
olanda geliyor. Derya tuna, Sibel can gelir ama öğrenci, polis, memur da gelir.
Ünlüler
ne satın almak için geliyorlar?
Antika eşyalar geliyor bize. Onlar daha çok antika
eşya alıyorlar.
Öğrenciler
daha çok ne alıyorlar?
Onlar daha çok çekyat, baza alıyorlar. Eğer 4 yıllık
bir öğrenciyse sıfır eşya satın alıyor. Bunlar buzdolabı, çamaşır makinesi
oluyor. Öğrencilere ikinci el eşyalarda daha çok indirim yapıyoruz.
Maaşınız
nasıl günlük mü aylık mı kazanıyorsunuz?
Burası benim oğlumun yeri benim belli bir maaşım
yok. 3- 5 ne gelirse kazanmaya çalışıyoruz. Ben 1978 senesinde geldim
Üsküdar’a. Eskiden işler iyiydi. Artık Üsküdar’da evi olanlar, mağazası olanlar
Marmaray açıldığı zaman Bağlarbaşı’ndaki Şanzelize caddesi gibi olacak. Biz
eskiden her gün Sultan beyliğine Şile’ye Beykoz’a mal satardık. Şimdi oralar
alışveriş merkezi doldu. Belediye başkanı Marmaray açıldığında buraya 47 bin
kişi gelecek diyor ama 47 bin kişi buraya gelmeyecek ulaşım aracını kullanacak.
Üsküdar’ı emekliği yatağı yaptılar. Ümraniye niye gelişti? Ümraniye dümdüz bir
yer ama Üsküdar’ın etrafı hep rampadır. Bunlar bizim satışlarımızı olumsuz etkiledi.
Biz burada peşin alıp, peşin satıyoruz. Senedimiz yok çekimiz yok. Kendi
yağımızla kavruluyoruz.
Ne
gibi sorunlarla karşılaşıyorsunuz?
Hiç kimse tüketici hakkını bilmiyor. Ben aynı zamanda
Regal’in bayisiyim. İnsanlar çok fırsatçı. Ürünü alıp götürüyor. 1 hafta sonra
arayıp. “abi gel bu malı al ben bir haftalık tüketici hakkımı kullandım” diyor.
Bize geliyorlar malın özelliklerini araştırıp karar veriyorlar ve beğenip
alıyorlar. 1 hafta sonra da istemiyorum diyorlar. İnsanlar haklarını nasıl
kullanacağını bilmiyor.
Büyük
medya marketler sizin satışlarınız nasıl etkilendi?
Arabası olan kişi medya marketleri tercih ediyor.
Adam burada arabasını park edemez yer yok. Biz o marketlerden daha hesaplıyız
ama adam arabayı sahile park ediyor. Fiyat uygun ama arabayı kaptırırsam 100
kağıt öderim diye düşünüyor. Onların zihniyeti “alışveriş merkezine giderim arabamı
otoparka park ederim, çoluk çocuk eğlenir, yer içeriz, alışverişimizi yaparız
“diyor. İnsanlarda haklı ama bizim durumumuzda ortada. İş güç yok.
Kamera: Şahin Alp
Muhabir: Şükran Yalçın
Editör: Büşra Çelebiler
27 Mart 2013 Çarşamba
Hayatı sırtlanan insanlar
Hamallar, taşınabilir yükleri, omuzda veya sırtta arkalık denilen bir kalın iple sırta tutturulmuş semer üzerinde ya da bir el arabasında ücret karşılığında taşıyan ve sadece bu iş ile geçinen kişilerdi eskiden. Peki ya şimdi?
Hamallar, bir arkalık ile tek çalıştığı gibi, büyük piyasalarda yani hanlarda grup halinde de çalışırlar. Bu grup genellikle hemşeridir. Hemen hemen hepsi ya Adıyamanlı ya da Malatyalıdır. Hamallar hanlarda, pazarlarda bir taşıma, yükleme boşaltma işçiliği yapıyor ayrıca kısa mesafelere müşteri eşliğinde arkalıklarıyla garaja, kamyona, depoya, ambarlara, gemilere kadar yük taşıyorlar. Fakat günümüzde hamallık mesleğine olan ilgi yok denecek kadar azaldı ama kaybolmadı. Bu işi meslek edinen ve geçimlerini hamallık yaparak kazanan insanlar halen mevcut. Tabi ki insan gücünün yerini makineler aldı fakat eski geleneği sürdüren hal-i hazırda birçok hamal grupları var.
Biz de bu Osmanlı’dan süregelen bu iş grubunu araştırmak istedik ve Eminönü’nde Mercan Tırcılar Sokağındaki Çarşı Bölüğü diye adlandırılan hamalların çalıştığı iş yerine gittik. Bu bölükte 118 kişi çalışmasına rağmen gittiğimiz gün sadece 20- 25 kişi oradaydı. Gün boyunca onlarla kısa kısa sohbetler eşliğinde bu işi nasıl yaptıklarını öğrenmeye çalıştık.
Yük değil ekmek parası...
Başta çekingen davranan hamallar daha sonra bizi benimsediler ve konuşmaya başladılar. Abdullah Sarıdoğan; Adıyamanlı ve 30 senedir bu işi yapıyor.30 sene önce bu işe başlamış fakat şimdi zorunda olduğu için bu mesleği yapıyor.Abdullah ağabey: “ Sabahın 7 sinde iş başı yapıyoruz.Yük olursa taşıyor sonra iş çıkana kadar oturuyoruz.Tüccarların işlerini yapıyoruz.Başka da bir şey yok ” diyor.
Hemen yan tarafında oturan Ramazan ağabeye söz verdiğimizde ise; “ Adıyamanlıyım bende.Daha önce kahve işlettim, pazarcılık yaptım, tezgahtarlık yaptım en son işlerim ters gidince mecburen hamallığa yöneldik.Çaresizliğin içindeyiz mecburen bu işi yapıyoruz ekmek parası…” diyor ve tam o sırada bir iş çıktığının haberini alıyoruz onlar sıra sıra iş yerindeki taşınacak eşyalara doğru ilerlerken bizde arkalarından ilerliyoruz. Bir yandan yük taşıyan bir yandan bizimle konuşan hamalların başında duran kahya Sabri ağabeyin yanına geliyor ve bu işin sıkıntılarını öğreniyoruz.
Hemen yan tarafında oturan Ramazan ağabeye söz verdiğimizde ise; “ Adıyamanlıyım bende.Daha önce kahve işlettim, pazarcılık yaptım, tezgahtarlık yaptım en son işlerim ters gidince mecburen hamallığa yöneldik.Çaresizliğin içindeyiz mecburen bu işi yapıyoruz ekmek parası…” diyor ve tam o sırada bir iş çıktığının haberini alıyoruz onlar sıra sıra iş yerindeki taşınacak eşyalara doğru ilerlerken bizde arkalarından ilerliyoruz. Bir yandan yük taşıyan bir yandan bizimle konuşan hamalların başında duran kahya Sabri ağabeyin yanına geliyor ve bu işin sıkıntılarını öğreniyoruz.
“Bu işi bizden başkası yapmaz”
Sabri ağabey diğer çalışanlar gibi başkanlarından biraz çekinse de anlatmaya başlıyor:
“Bu piyasa da eskiden yoğun işler vardı.15 20 sene evvel bu hamallık işi iyiydi. 90’larda falan. Şimdi bitti. Büyük tekstil yerlerinin kurulması bizim işleri bozdu. Bu yüzden sektördekilerin çoğu bıraktı. Burada her bölge kendi içlerinde ayrılmış durumda kimse kimsenin çalışma alanına giremez. Kahya vardır işler onun üzerinden yürütülür. Mesela kahya işini düzgün yapmasın değiştirilir. Hamallar arasında da seçim vardır. Derneğimiz de var Yükçüler Esnaf derneğimiz var. Ama bu işin sıkıntısı artık işler gitti önceki gibi değil.
Buralar hep büfe baharatçı oldu. Gidin diyorlar terk edin burayı diyorlar. Bu hamallıkta çoğu Adıyamanlıdır. Adıyamanlılardan başka kim hamallık yapar. Biz Kürtlerin kafası çalışmıyor. Ondan hamallık yapıyoruz”
Kadir amcayı unutmamak lazım…
“ 30 senedir hamalım. Mecburum. Aç kaldın mı hiç? Ekmek parası işte… Ne sigortamız var ne bir şeyimiz. Kimse demiyor ki sıkıntınız var mı yok mu? Sanki biz Türkiye devletinin vatandaşı değiliz. Devlet bize bakmıyor. Biriside demedi ki siz sigortalı çalışıyor musunuz? Biz de hiç bilemedik ki… Kahya kendini düşünür. Herkes kendini düşünür. Primleri ödeyemediğimiz için emekli de olamadık. Maddi sıkıntı var. Haftanın 6 günü çalışıyorum. Ara sıra gelmiyorum rahatsızım. Dizlerim ağrıyor. Gençlikte bir şey yok belli olmuyor da hastalıkta belli oluyor.”
Semerler
200 kiloluk bir yükü bu semerler sayesinde kaldırabiliyorsunuz. Belinizi tutuyor. Yük omuz kısmına bindiği için gücü iki kollarınızdan alıyorsunuz. Bel kısmına oturduğu için de çok ağırlık vermiyor, çok zorluk çekmiyorsunuz. Akşama kadar bu semerlerle çalışan hamallar semerlerle bir bütün. Üstlerinde oturuyorlar, dinleniyorlar, işe gidiyorlar.
Askeriyedeki gibi rütbe rütbe bölünmüş( hamal, kalfa, başkan ) olan hamallık mesleğini Başkan dedikleri hepsinin en başı olan İrfan Bey’den dinledik. Sorularımızı cevaplayan İrfan Bey ile ufak bir sohbet gerçekleştirdik. Sohbette:
Bu mesleğin detaylarından biraz bahseder misiniz?
Şimdi burada bir kahya vardır. Cumhurbaşkanı gibi. O kahya alt sokakta durur. Kahya arkalık yani yük almaz. Kahyanın da alt rütbesi vardır. Kademe kademedir. Kahya çift yevmiye alır. Hamal 50 lira alıyorsa kahya 100 lira alır. Mesela bir tane hamal kahyaya karşı geldi diyelim, ya da yanlış bir şey söylediğinde; kahya o gün hamalların tabiri ile yolsuz eder. Yani o gün para alamaz. Kahyanın böyle bir hakkı vardır. Hamalların tabiri ile Kolbaşı denen biri belirlenir. O sokağın girdisini çıktısını o tutar. Akşama da parayı esnaftan o toplar. Hamallar ise yükleri taşınacak yerlere taşır. Aynı askeriyede rütbeler olduğu gibi bir sistem var bu meslekte. Burada emir-komuta zinciri var. Emire karşı itaatsizlik olmaz. Genel olarak işler bu şekilde işler.
Peki çalışma şekli hamallar arasında nasıl işliyor? Nerelerde hamalların yerleri var?
Bir bozuk paraya benzeyen üstünde 7,5 yazan bir demir parçası vardır. Ona marka denir. O markayı hamal sabah 7 de alması lazım. Giriş fişi gibi bir şey. Onu saatinde alacak ki akşama onunla beraber para alabilsin. Bir de hamalların her hafta izin günleri vardır. Bir liste vardır. Her hafta değişir. Kimin hangi gün izinli olduğu bilinir. Hamallara ait yerler ise önceden Eminönünde çok vardı ama şimdi bizim yan tarafımızda Şekerci bölüğü var. Sultanhamam da var. Bunların devamı Gedikpaşa’da var . 3 tane bölük var burada. Burasının adı Mercan bölüğüdür. Aşağıdaki şekerci bölüğü ve Sultanhamam’daki bölüğüdür. Bizim işçilerimiz orada çalışamaz. Onların işçileri bizim bölgemizde çalışamaz. Herkesin yeri bellidir.
Hamallara kaldırdıkları yükler sorun olmuyor mu? Nasıl kaldırıyorlar? Sağlık sorunları nelerdir?
Ekmek parası ne yapsınlar ama orda bütün sıkıntı kemerde. Semer bütün yükü sırta dağıtıyor. Bu meslekte yükü dengeli kaldırmazsan bel fıtığı olursun. Çok hastalanıp yatan var hamallıkta. Gördüğünüz gibi zaten belli yaş aralığının üstünde olan amcalar var. O yüzden izin günleri oluyor.
Hangi şehirlerden hamallar var? Şu şehirde hamallar çok diye bir genelleme yapabilir miyiz?
Aslında garibanlar hamallık yapıyorlar ama genelde Adıyaman ve Malatya civarındaki insanlar bu işi yapıyor. Bunlar başka iş yapamazlar ki. Okumamışlar da çoğu dedesinden babasından kalma işleri sürdürüyor.
Hamalların arasında bir anlaşmazlık oluyor mu?
Mesela burada kahya seçimlerinde çok kavga olur. Bazen kavgalar o kadar büyür ki işin içine hamallık mafyaları bile girer. Çok büyük olaylar olur hatta adam dövmeler bile olur. Kahya seçildikten sonra her şey düzelir. Kahyanın eli cebindedir. ‘Ahmet sen oraya git, Mehmet sen buraya git ‘der akşama da parasını alır. İşin kaymağını kahya yer ama bütün prosedürleri de o halleder. Ağzı laf yapan biri kahya olur. Hamallar konuşamıyorlar ki nasıl konuşsunlar. Ayarlamaları nasıl yapsınlar.
Önceki hamalcılık işi ile şimdiki hamalcılıkla arasında değişim oldu mu?
Tabi ki. Mesela Çarşılı Han var yukarıda. Zamanında bir adam çalışsın diye 100 bin lira 150 bin lira hava parası veriyorlardı hamallık yapsın diye. Almanya’da 20 sene çalışmışsın diyelim o zamanlar hamallık yapıyorsan burada 2 sene çalışsan yetiyordu zaten. Almanya’da kazandığını burada hamallıkla çıkartıyordun. Piyasa iyiydi 80’ler 90’larda.Herkesin yapacağı iş değil. Adamın başka işi gücü yok ki ne yapsın. İşi olsa hamallık yapar mı? Burası böyledir maalesef.
İşler ne durumda peki?
Önceki kadar iş alamıyoruz. Çünkü buradaki esnafın çoğu Güneşli ’ye, Bayrampaşa’ya, Zeytinburnu’na dağıldığı için buralar bitti. Burada yer yok, adamın deposu yok o yüzden dağılmak zorunda kaldı ama buradaki hamallar oralara gidip çalışamazlar.
İşyerlerinin taşındığı semtlerde yeni hamal piyasası oluştu mu?
Yapamazlar. Bunların taşıdığı yükü herkes taşıyamaz. 200m kot kumaşını bu adam 5.kattan aşağı taşıyarak indiriyor ya da yukarı çıkarıyor. Başka yerlerde vinç ile çıkarıyorlar. O yüzden oralarda hamalcılar olmadı.
Bir günümüzü Eminönü’ndeki hamallarla geçirdik. Onların iş hayatını biraz olsun yakından incelemeye çalıştık. Kaybolmaya yüz tutmuş mesleği başka çareleri olmadığı için sürdürmeye çalışan Kadir dayıyı Ramazan ağabeyi gibi nicelerini gördük. Durum vaziyet bu…
Kamera: Şükran Yalçın- Yetiş Payçu
Muhabir: Şükran Yalçın
Derleme: Yasemin Şenkol
Editör: Büşra Çelebiler
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)