27 Mart 2013 Çarşamba

Hayatı sırtlanan insanlar
  Hamallar, taşınabilir yükleri, omuzda veya sırtta arkalık denilen bir kalın iple sırta tutturulmuş semer üzerinde ya da bir el arabasında ücret karşılığında taşıyan ve sadece bu iş ile geçinen kişilerdi eskiden. Peki ya şimdi?
     Hamallar, bir arkalık ile tek çalıştığı gibi, büyük piyasalarda yani hanlarda grup halinde de çalışırlar. Bu grup genellikle hemşeridir. Hemen hemen hepsi ya Adıyamanlı ya da Malatyalıdır. Hamallar hanlarda, pazarlarda bir taşıma, yükleme boşaltma işçiliği yapıyor ayrıca kısa mesafelere müşteri eşliğinde arkalıklarıyla garaja, kamyona, depoya, ambarlara, gemilere kadar yük taşıyorlar. Fakat günümüzde hamallık mesleğine olan ilgi yok denecek kadar azaldı ama kaybolmadı. Bu işi meslek edinen ve geçimlerini hamallık yaparak kazanan insanlar halen mevcut. Tabi ki insan gücünün yerini makineler aldı fakat eski geleneği sürdüren hal-i hazırda birçok hamal grupları var.
  Biz de bu Osmanlı’dan süregelen bu iş grubunu araştırmak istedik ve Eminönü’nde Mercan Tırcılar Sokağındaki Çarşı Bölüğü diye adlandırılan hamalların çalıştığı iş yerine gittik. Bu bölükte 118 kişi çalışmasına rağmen gittiğimiz gün sadece 20- 25 kişi oradaydı. Gün boyunca onlarla kısa kısa sohbetler eşliğinde bu işi nasıl yaptıklarını öğrenmeye çalıştık.
 Yük değil ekmek parası...
Başta çekingen davranan hamallar daha sonra bizi benimsediler ve konuşmaya başladılar. Abdullah Sarıdoğan; Adıyamanlı ve 30 senedir bu işi yapıyor.30 sene önce bu işe başlamış fakat şimdi zorunda olduğu için bu mesleği yapıyor.Abdullah ağabey:  “ Sabahın 7 sinde iş başı yapıyoruz.Yük olursa taşıyor sonra iş çıkana kadar oturuyoruz.Tüccarların işlerini yapıyoruz.Başka da bir şey yok ” diyor.

                                   
Hemen yan tarafında oturan Ramazan ağabeye söz verdiğimizde ise; “ Adıyamanlıyım bende.Daha önce kahve işlettim, pazarcılık yaptım, tezgahtarlık yaptım en son işlerim ters gidince mecburen hamallığa yöneldik.Çaresizliğin içindeyiz mecburen bu işi yapıyoruz ekmek parası…” diyor ve tam o sırada bir iş çıktığının haberini alıyoruz onlar sıra sıra iş yerindeki taşınacak eşyalara doğru ilerlerken bizde arkalarından ilerliyoruz. Bir yandan yük taşıyan bir yandan bizimle konuşan hamalların başında duran kahya Sabri ağabeyin yanına geliyor ve bu işin sıkıntılarını öğreniyoruz.
 “Bu işi bizden başkası yapmaz”
Sabri ağabey diğer çalışanlar gibi başkanlarından biraz çekinse de anlatmaya başlıyor:
“Bu piyasa da eskiden yoğun işler vardı.15 20 sene evvel bu hamallık işi iyiydi. 90’larda falan. Şimdi bitti. Büyük tekstil yerlerinin kurulması bizim işleri bozdu. Bu yüzden sektördekilerin çoğu bıraktı. Burada her bölge kendi içlerinde ayrılmış durumda kimse kimsenin çalışma alanına giremez. Kahya vardır işler onun üzerinden yürütülür. Mesela kahya işini düzgün yapmasın değiştirilir. Hamallar arasında da seçim vardır. Derneğimiz de var Yükçüler Esnaf derneğimiz var. Ama bu işin sıkıntısı artık işler gitti önceki gibi değil.
Buralar hep büfe baharatçı oldu. Gidin diyorlar terk edin burayı diyorlar. Bu hamallıkta çoğu Adıyamanlıdır. Adıyamanlılardan başka kim hamallık yapar. Biz Kürtlerin kafası çalışmıyor. Ondan hamallık yapıyoruz”
 Kadir amcayı unutmamak lazım…
30 senedir hamalım. Mecburum. Aç kaldın mı hiç? Ekmek parası işte… Ne sigortamız var ne bir şeyimiz. Kimse demiyor ki sıkıntınız var mı yok mu? Sanki biz Türkiye devletinin vatandaşı değiliz. Devlet bize bakmıyor. Biriside demedi ki siz sigortalı çalışıyor musunuz? Biz de hiç bilemedik ki… Kahya kendini düşünür. Herkes kendini düşünür. Primleri ödeyemediğimiz için emekli de olamadık. Maddi sıkıntı var. Haftanın 6 günü çalışıyorum. Ara sıra gelmiyorum rahatsızım. Dizlerim ağrıyor. Gençlikte bir şey yok belli olmuyor da hastalıkta belli oluyor.”







Semerler
200 kiloluk bir yükü bu semerler sayesinde kaldırabiliyorsunuz. Belinizi tutuyor. Yük omuz kısmına bindiği için gücü iki kollarınızdan alıyorsunuz. Bel kısmına oturduğu için de çok ağırlık vermiyor, çok zorluk çekmiyorsunuz. Akşama kadar bu semerlerle çalışan hamallar semerlerle bir bütün. Üstlerinde oturuyorlar, dinleniyorlar, işe gidiyorlar.
 


   Askeriyedeki gibi rütbe rütbe bölünmüş( hamal, kalfa, başkan ) olan hamallık mesleğini Başkan dedikleri hepsinin en başı olan İrfan Bey’den dinledik. Sorularımızı cevaplayan İrfan Bey ile ufak bir sohbet gerçekleştirdik. Sohbette:
 

 Bu mesleğin detaylarından biraz bahseder misiniz? 
Şimdi burada bir kahya vardır. Cumhurbaşkanı gibi. O kahya alt sokakta durur. Kahya arkalık yani yük almaz. Kahyanın da alt rütbesi vardır. Kademe kademedir. Kahya çift yevmiye alır. Hamal 50 lira alıyorsa kahya 100 lira alır. Mesela bir tane hamal kahyaya karşı geldi diyelim, ya da yanlış bir şey söylediğinde; kahya o gün hamalların tabiri ile yolsuz eder. Yani o gün para alamaz. Kahyanın böyle bir hakkı vardır.  Hamalların tabiri ile Kolbaşı denen biri belirlenir. O sokağın girdisini çıktısını o tutar. Akşama da parayı esnaftan o toplar. Hamallar ise yükleri taşınacak yerlere taşır. Aynı askeriyede rütbeler olduğu gibi bir sistem var bu meslekte. Burada emir-komuta zinciri var. Emire karşı itaatsizlik olmaz.  Genel olarak işler bu şekilde işler.
Peki çalışma şekli hamallar arasında nasıl işliyor? Nerelerde hamalların yerleri var?
 
Bir bozuk paraya benzeyen üstünde 7,5 yazan bir demir parçası vardır. Ona marka denir. O markayı hamal sabah 7 de alması lazım. Giriş fişi gibi bir şey. Onu saatinde alacak ki akşama onunla beraber para alabilsin. Bir de hamalların her hafta izin günleri vardır. Bir liste vardır. Her hafta değişir. Kimin hangi gün izinli olduğu bilinir. Hamallara ait yerler ise önceden Eminönünde çok vardı ama şimdi bizim yan tarafımızda Şekerci bölüğü var. Sultanhamam da var. Bunların devamı Gedikpaşa’da var . 3 tane bölük var burada. Burasının adı Mercan bölüğüdür. Aşağıdaki şekerci bölüğü ve Sultanhamam’daki bölüğüdür. Bizim işçilerimiz orada çalışamaz. Onların işçileri bizim bölgemizde çalışamaz. Herkesin yeri bellidir.
Hamallara kaldırdıkları yükler sorun olmuyor mu? Nasıl kaldırıyorlar? Sağlık sorunları nelerdir?
Ekmek parası ne yapsınlar ama orda bütün sıkıntı kemerde. Semer bütün yükü sırta dağıtıyor. Bu meslekte yükü dengeli kaldırmazsan bel fıtığı olursun. Çok hastalanıp yatan var hamallıkta. Gördüğünüz gibi zaten belli yaş aralığının üstünde olan amcalar var. O yüzden izin günleri oluyor.
Hangi şehirlerden hamallar var? Şu şehirde hamallar çok diye bir genelleme yapabilir miyiz?
Aslında garibanlar hamallık yapıyorlar ama genelde Adıyaman ve Malatya civarındaki insanlar bu işi yapıyor. Bunlar başka iş yapamazlar ki. Okumamışlar da çoğu dedesinden babasından kalma işleri sürdürüyor.
Hamalların arasında bir anlaşmazlık oluyor mu?
Mesela burada kahya seçimlerinde çok kavga olur. Bazen kavgalar o kadar büyür ki işin içine hamallık mafyaları bile girer. Çok büyük olaylar olur hatta adam dövmeler bile olur. Kahya seçildikten sonra her şey düzelir. Kahyanın eli cebindedir. ‘Ahmet sen oraya git, Mehmet sen buraya git ‘der akşama da parasını alır. İşin kaymağını kahya yer ama bütün prosedürleri de o halleder.  Ağzı laf yapan biri kahya olur. Hamallar konuşamıyorlar ki nasıl konuşsunlar. Ayarlamaları nasıl yapsınlar.
Önceki hamalcılık işi ile şimdiki hamalcılıkla arasında değişim oldu mu?
Tabi ki. Mesela Çarşılı Han var yukarıda. Zamanında bir adam çalışsın diye 100 bin lira 150 bin lira hava parası veriyorlardı hamallık yapsın diye. Almanya’da 20 sene çalışmışsın diyelim o zamanlar hamallık yapıyorsan burada 2 sene çalışsan yetiyordu zaten. Almanya’da kazandığını burada hamallıkla çıkartıyordun. Piyasa iyiydi 80’ler 90’larda.Herkesin yapacağı iş değil. Adamın başka işi gücü yok ki ne yapsın. İşi olsa hamallık yapar mı? Burası böyledir maalesef.
İşler ne durumda peki?
Önceki kadar iş alamıyoruz. Çünkü buradaki esnafın çoğu Güneşli ’ye, Bayrampaşa’ya, Zeytinburnu’na dağıldığı için buralar bitti. Burada yer yok, adamın deposu yok o yüzden dağılmak zorunda kaldı ama buradaki hamallar oralara gidip çalışamazlar.
İşyerlerinin taşındığı semtlerde yeni hamal piyasası oluştu mu?
Yapamazlar. Bunların taşıdığı yükü herkes taşıyamaz. 200m kot kumaşını bu adam 5.kattan aşağı taşıyarak indiriyor ya da yukarı çıkarıyor. Başka yerlerde vinç ile çıkarıyorlar. O yüzden oralarda hamalcılar olmadı.
  Bir günümüzü Eminönü’ndeki hamallarla geçirdik. Onların iş hayatını biraz olsun yakından incelemeye çalıştık. Kaybolmaya yüz tutmuş mesleği başka çareleri olmadığı için sürdürmeye çalışan Kadir dayıyı Ramazan ağabeyi gibi nicelerini gördük. Durum vaziyet bu…
Kamera: Şükran Yalçın- Yetiş Payçu
Muhabir: Şükran Yalçın
Derleme: Yasemin Şenkol
                                                            Editör: Büşra Çelebiler

26 Mart 2013 Salı



Kiralık ağlayıcılar

İlk duyulduğunda insanlara tuhaf gelebilir. Hatta insanın pek de inanası gelmeyebilir. “Hadi canım sen de daha neler”, “Yok artık” gibi tepkilerle karşılaşılması da çok tabii bir durum. Neden mi bahsediyoruz? Cenaze ağlayıcılarından…


                     
Hem gülünesi hem de ağlanılası bir iş aslında onların yaptıkları. Peki kimlerdir bu cenaze ağlayıcıları? Cenaze ağlayıcıları hiç tanımadıkları bir insanın cenazesinde para karşılığı gözyaşları döküp ağıtlar yakan insanlardır. Bu onların işidir. Varlıkları inkar edilir. Gizli ajan gibidirler, gerçekte olmadıkları söylenir fakat vardırlar ve cenaze sahibinden aldıkları ücret mukabilince, en az ölen kişinin yakınları kadar cenazelerde ağlar, ağıtlar yakarlar. İnsanlar arasında pek bilinmeyen bu paralı ağlayıcılığın aslında eski bir tarihi bile var.

Kiralık ağlayıcıların kısa tarihi 

 Paralı ağlayıcılık; yani cenaze ağlayıcılığı çok eskilere, eski Yunan dönemine dayanıyor. Her dönemde olduğu gibi Eski Yunan ve Roma döneminde de cenazelere katılım, ölü arkasından ağlama ve özellikle ağıt yakmak çok önemliydi. Bu nedenle o dönemlerde cenaze törenleri için ağıtçı kadınlar tutulurdu. Bu ağıtçı kadınlardan kimisi para karşılığında kimi de gönüllü olarak cenaze törenine katılıp ağıtlar yakarak ağlarlardı. O dönemde cenazede ağlamanın önemli olmasının bir diğer nedeni de şuydu; cenaze töreninde dökülen gözyaşları, ölen kişinin yakınları tarafından bir kapta toplanıp gözyaşı şişelerine doldurulurdu. Bu şişe daha sonra ölen kişinin mezarına yerleştirilir ve ölen kişinin değerliliği bu şişelerdeki gözyaşı miktarına göre belirlenirdi. Bu durum da tabii ki ağıtçı kadınlara ve cenaze ağlayıcılarına olan rağbeti arttırdı. Bu rağbetin artmasıyla da başta gönüllü olan ağıtçı kadınlar da artık bu durumu bir mesleğe dönüştürdü ve ağıtlarının karşılığında ücret almaya başladılar.
Sadece eski Yunan, Roma ya da Türkiye de yok cenaze ağlayıcılığı, Çin’de de cenaze ağlayıcılığının ilginç bir örneği var. Burada uygulama diğerlerinden biraz farklı.

Çin’deki paralı ağlayıcılar



Çin’de her yıl Nisan aynın 4’ü ile 6’ısına denk gelen gün Ölüler Bayramı-Saf Parlaklık Festivali(Qingming) olarak kutlanır.  Bu festival Çinliler için tarıma en uygun zaman olmakla birlikte, onlar için bir anma günüdür. Çinliler Qingming gününde, ölülerini anarlar ve onlar için kurbanlar adarlar. Mezarlıkları ziyaret eder, mezarları temizler ve süslerler. Bu nedenle o güne Ölüler Bayramı da denir. Geceleri kaldırımlarda ufak ateşler yakılır ve yollarda arabalar gittikçe azalır. Mezar ziyaretlerinin yapıldığı bu bayramda, ziyarete vakti olmayan ya da gidemeyecek durumda olan insanlar bellirli bir ücret karşılığında kendi yerlerine aile mezarı ziyareti yapmak ve hatta ağlamak için insanları görevlendiriyorlar. Ancak ziyaretçi tutan aileler, tuttukları ziyaretçilerin ağlamalarını istiyorlarsa bunun için ekstra ücret ödemek zorundalar. Ağlama için ekstra ücret de bulunduğunuz şehre göre değişiyor.
                                                                                                                                                                                                                              
Ali Öztürk
 Cenaze ağlayıcılığı ülkemizde yeni ortaya çıkmamıştır. Özellikle Anadolu köylerinde birçok insan bilir cenaze ağlayıcılığını. Ancak son dönemlerde cenaze ağlayıcılığı sadece Anadolu köylerinde değil, ülkenin diğer bölgelerinde de eskiye kıyasla daha çok bilinir oldu.
Hatta ülkemizde Cenaze Ağlama Derneği adıyla bir dernek bile var. Derneğe ulaşmak çok zor, neredeyse pek mümkün olmasa da Derneğin kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Ali Öztürk, nam-ı diğer Oflu Ali’ye dernek üzerine konuştuk. Oflu Ali derneğin kendisi kadar ilginç olan hikayesini anlattı bizlere...

Cenaze Ağlama Derneği ve hikayesi

 Ali Öztürk, diğer bir deyişle Oflu Ali’nin asıl mesleği Küçükçekmece Kaymakam Danışmanlığıdır. Oflu Ali çevresinde fıkra ustası olarak tanınıyor. Fıkralardan oluşan "Reisin Takası" adlı bir albümü ve bir de fıkra kitabı var. Kaymakam Danışmanlığı’nın yanında TGRT FM’de radyoculuk da yapıyor. Söylediğine göre bunların dışın da bir de Cenaze Ağlama Derneği’nin yönetim kurulu başkalığını da yapıyor.  
Ali Öztürk

Derneğin hikayesini şöyle anlatıyor bize;

“Cenaze ağlayıcıları derneği bizim öylesine, gırgırına kurduğumuz bir dernekti. İşin bu boyutlara gelebileceğini ben de hiç düşünmemiştim. Cenaze Ağlama Derneğinin hikayesi şöyle;  1994'te Üsküdar Selimiye caminin kapısından geçerken bir baktım adamın biri tabutun başında hüngür hüngür ağlıyor. Ağlamaktan bayılacak neredeyse… Ben de üzüldüm yanına gidip ‘Başın sağ olsun. Ölüye yazık olur. Böyle ağlama’ dedim. Demesin mi bana ‘Ben ölüyü tanımıyorum’, ben de o zaman ‘neden bu kadar ağlıyorsun’ diye sordum .”Parayla ağlıyorum, yanımda çok durma şimdi birisi anlayacak’ dedi. Ve 1995'te derneği kurdum.”

Herkesin merak edebileceği gibi cenaze ağlayıcılarının ücretlerini soruyoruz Ali Öztürk’e..
“Cenaze ağlayıcılarına talep çok, adamlarımıza saat başı 1 lira veriyoruz. İşleri sadece cenazede ağlamakla bitmiyor tabii, tabutu taşıyorlar ve ölen kişinin yakınlarıyla birlikte mezarlığa kadar gidiyorlar. Ekibim 300 kişilik. Genelde hep para kazanmış, cebinde akrep olan pintiler var, servet bırakmış. Hanım da makyajı bozulmasın diye arıyor, "Ali bey, kocam öldü, ağlayabilir misiniz?" diye soruyor. Ekibi yolluyorum. Camları açıyorlar. Çatıya bile çıkan oluyor. Bir saat evde, bir saat de caminin kapısında ağlıyorlar. Mahalledeki insanlar da "Ne iyi adammış, kıymetini bilemedik" diyor.  Fatura da kesmiyoruz çünkü ölüye vergi iadesi yok. 

Peki, cenaze ağlayıcısı olmak için ne gibi özellikler olması gerekiyor diye soruyoruz
 Ben bu konun reklamını yapmıyorum. Onları deklare edemem. Durumu bozuk insanlara insanlara bir çeşit yardım etme amaçlı bir iş bu.

Cenaze Ağlama Derneğinin vermek istediği mesaj da derneğin amacı da çok anlamlı;
“Bizim asıl vermek istediğimiz mesaj şu ‘dost biriktirin’.  Bakıyorsun adam zengin, iş adamı olmuş ama dostu yok. Bankadaki para cenazeye gelmez ki. Dost biriktirmek ve iyi bir insan olmak  bu yüzden çok önemlidir.  Mesela sanatçıların cenazelerini görüyorsunuz. Onların cenazeleri sahte, mezarlığa bir gidiyorsunuz kalmış üç kişi ya da beş kişi… Peki neden? Çünkü orada kamera yok. İşte bu zenginlerin cenazelerine bir bakın. Eğer etrafta takım elbiseli, boynu bükük, renkli gözlüklü birini görürseniz bilin ki o benim adamımdır.
Bizim derneğimiz kar amacı gütmeyen bir dernek. Amacımız garibanlar sevinsin. Cenaze ağlayıcılarımız hep fakir kesimden, sokakta çalışan insanlar.”
Cenaze ağlayıcılarının durumu hem gülünesi hem ağlanası… Bu işi yapan birilerinin olduğuna insan hem inanıyor hem de inanmıyor…
Halimize gülelim mi ağlayalım mı?
 Peki bu duruma halk ne diyor ?







Kamera: Ahmet Turna
Muhabir: Şahin Alp
Derleme: Ezgi Kökten
Editör: Büşra Çelebiler